Mektup - 2

 Bazen sana çok yükleniyorum, biliyorum. En çok zalimlik, acımasızlık yapan kişiyim sana ben. 

Sanki her şeyi dört dörtlük yapmak zorundaymışsın da, hiçbir şeyi dört dörtlük yapamıyormuşsun gibi...

Hayatının herhangi bir yerinde hakettiğin değeri bulamadığını düşünüyorsun. Belki de haklısındır.

Ne iş hayatında, ne aşk hayatında, ne maddi, ne manevi, ne fiziksel ne zihinsel anlamda tam değilsin belki. Bir ömür boyu böyle olacak belki de. ''Değiştirmek benim elimde olabilir mi? Ama ben ne yapabilirim ki?'' diye düşünüyorsun. Aslında sorduğun soruların cevaplarının hepsinin kendinde olduğunu da biliyorsun.

Bundan sonrası ya her şeye 'kaderimmiş' deyip boyun eğip kabullenmek, ya da olan biten her şeye isyan edip reddetmek.

Fakat sen tarafını seçebilmek için fazla korkak olduğundan, arafta öylece bekliyorsun. Ki, en kötü karar bile iyidir kararsızlıktan.

Ah, on yedi yaşın...

Nasıl da dünyaları değiştirecek gibiydin ama.

Şimdiyse kapkara bir umutsuzluk tufanında yapayalnızsın.

Hiçbir şey değil belki ama, önüne gelene korkmadığını ısrarla söylediğin o yalnızlıktan da buz gibi korkuyorsun. Üstelik önceden içinde yanan o harlı ateşin alevleri de eritmiyor artık buzu.

İşte on yedi yaşında yirmi üç yaşın arasındaki fark bu.

Yanında hangi kalabalık olursa olsun her insan yalnızdır bu hayatta. Herkes mutlaka bir çıkarı için beraberdir birileriyle. Buna sevilme ihtiyacı da dahil tabii.

Sahi, gerçek sevgi denilen şey var mı? Gerçek sevgi neydi ki?

Mesela senin başarınla en içten şekilde samimi duygularıyla övünecek tek bir kişi yok mudur ailen dışında?

Son bir yılda çok şey öğrendin, aslına bakarsan hepsi de kötü tecrübelerdi. Bu yüzden de insanlara güvenin oldukça azaldı. Bir ömür böyle hissiz ve güvensiz geçecekse ne acı...

Buraya kadar da iyi kandırmışsın kendini yalnız, sevildiğini düşünüp. Belki de çok erken öğrendin insanları okumayı. Büyük dert edindin, tebrik ederim.

Ee, ne yapacaksın şimdi?

Böyle kendini kandırıp, ciğeri beş para etmez insanların yüzüne gülmelere devam edecek misin?

Yoksa rahatını bozup konfor alanından çıkabilecek misin, biraz cesaret edip? Bu ikincisine nedense çok ihtimal veremiyorum.

Şu öbür dünya denen muamma gerçek mi acaba? 

Bu aralar bunu fazlasıyla merak ediyor oluşun beni endişelendiriyor.

Kalemi kağıdı da aylar sonra eline tekrar aldığına göre, iyice karamsarlığa kapılmışsın. Ayrıca demek ki, kendi kendini telkinlerinde uzun zamandır işe yaramıyor.

Neyse...

Biliyor musun, aslında iyi bile dayandın bu kadar yalnızlığa.

Sanırım kendi kendine yetiyorsun.

Kendini sanık olarak yargıladığın bu mahkemede bir hükme varsan diyorum artık?

Kendi canını fazlasıyla yakarak, kendini cezalandırmadın mı peşin peşin zaten?

E iyi, hadi as kendini madem veya çık at yüksekçe bir yerden.

Hüzünlü müzikler bile dinleyemiyorsun artık. Çık şu kendi içinde yaşadığın buhrandan.

Veya bi'temelli gir. Yalnız kendini düşünerek. 

Yapabilirsen kolay gelsin. Ama sana bunlar yakışmaz.

Öyleyse silkelen ve artık toparla kendini. Yapman gerekenler neyse onları yap.

Unutma, kimsenin ruhu bile duymazken sen çok daha kötü şeyleri bir başına atlattın. Kendi kendine atlattın.

Bu da geçecek. 

Artık sana daha az yükleneceğim.

Sen de sana inanmayan insanlara kulak asmayacaksın.

Keyfine keder verenleri hayatında bir dakika fazladan tutmayacaksın.

Seni daha çok seveceğim, çünkü hayat boyu en uzun ilişkim seninle olacak.

Yalnızca kendini dinle.

Dünya üzerindeki tek bir kişi sana her zaman inanıyor olacak, o da sensin. Çok güzel işler başaracaksın.

Sana söz yine baharlar gelecek, baharları kendi elinle getireceksin.

                                                                                                    Seni seviyorum kendim.

Yorumlar

Popüler Yayınlar